Ben Cansu Durkun. Yıllardır güzellik sektörünün mutfağında, eğitim sahasında ve uygulama alanında bulunan bir uzman olarak, bugün sizlerle yalnızca ışıltılı vitrinleri değil, sektörümüzün arka planında işleyen devasa çarkları, görünmeyen tehlikeleri ve büyük ekonomik potansiyeli konuşacağız. Ankara’daki akademimden İstanbul’un hareketli sağlık turizmi koridorlarına, İzmir’in yaşam tarzı odaklı güzellik anlayışına kadar uzanan bu kapsamlı röportaj ve inceleme dosyasında, verilerin izini sürerek gerçeğe ulaşmayı hedefliyoruz.
Güzellik, artık sadece bir estetik kaygı değil; milyar dolarlık bir ekonomi, ciddi bir halk sağlığı meselesi ve uluslararası bir diplomasi aracıdır. Ancak bu büyüme, sancıları da beraberinde getiriyor. "Talep var, usta yok" diyerek feryat ettiğimiz nitelikli eleman krizinden 1, merdiven altı işletmelerin yarattığı biyolojik tehlikelere kadar her detayı masaya yatıracağız. Bu rapor, sektörün tüm paydaşları, tüketiciler ve politika yapıcılar için bir yol haritası niteliğindedir.
Sektörümüzü anlamak için önce büyük resme, yani paranın ve ticaretin aktığı ana damarlara bakmamız gerekiyor. 2024 ve 2025 verileri, Türkiye’nin bu alanda bölgesel bir süper güç olma yolunda ilerlediğini, ancak iç pazarda ciddi yapısal reformlara ihtiyaç duyduğunu gösteriyor.
Elimizdeki en güncel veriler, Türkiye kozmetik pazarının büyüklüğünün yaklaşık 3,7 milyar dolar seviyesine ulaştığını göstermektedir.2 Türk Lirası bazında baktığımızda ise sektörün büyüklüğü 85 milyar TL bandını zorlamaktadır.3 Bu rakamlar, güzellik sektörünün artık niş bir alan olmaktan çıkıp, otomotiv veya tekstil gibi lokomotif bir endüstriye dönüştüğünün en somut kanıtıdır.
Sektör, her yıl ortalama %8 ile %10 arasında dengeli bir büyüme performansı sergiliyor.2 Ancak asıl çarpıcı olan, bu büyümenin motor gücünün ihracat olmasıdır. Mevcut durumda 1,6 - 1,7 milyar dolar seviyesinde olan ihracatımızın, 2025 yılı itibarıyla 3,2 - 3,3 milyar dolar seviyelerine çıkarılması hedeflenmektedir.4 Antalya’da düzenlenen Kozmetik Kongresi’nde sektör liderlerinin vurguladığı gibi, Hollanda’dan İran’a, İngiltere’den Libya’ya kadar uzanan geniş bir coğrafyaya "Türk Güzelliği" ihraç ediyoruz.4
Tablo 1: Türkiye Kozmetik Sektörü Temel Ekonomik Göstergeleri (2024-2025)
GöstergeDeğer / İstatistikKaynakToplam Pazar Büyüklüğü (USD)~3,7 Milyar Dolar2Toplam Pazar Büyüklüğü (TL)~85 Milyar TL3Yıllık Büyüme Oranı%8 - %102Mevcut İhracat Hacmi1,6 - 1,7 Milyar Dolar22025 İhracat Hedefi3,2 - 3,3 Milyar Dolar4İç Pazar Hacmi~2 Milyar Dolar2
Peki, biz ne üretiyor ve ne tüketiyoruz? Veriler, sektörün en büyük payını saç bakım ürünlerinin aldığını gösteriyor. Şampuanlar, saç bakım kategorisinin yaklaşık %59'unu oluşturarak pazarın hakimi konumunda.4 Bu durum, Türk tüketicisinin temel hijyen ve bakım ürünlerine olan bağlılığını gösterirken, katma değerli dermo-kozmetik ürünlerde hala gidilecek yolumuz olduğunu işaret ediyor.
Öte yandan, "Doğal" ve "Organik" ürün pazarı toplamın sadece %5'ini oluşturuyor.4 Ancak bu oranın düşüklüğü sizi yanıltmasın; bilinçli tüketici kitlesi hızla büyüyor. Benim de sık sık dile getirdiğim gibi, tüketiciler artık ambalajın ön yüzündeki vaatlere değil, arka yüzündeki INCI (İçerik) listesine bakmayı öğreniyor. Bir ürünün "Dermatolojik olarak test edilmiştir" ibaresi tek başına yeterli değildir; bu testin nerede, kimin üzerinde ve hangi sonuçlarla yapıldığı şeffafça paylaşılmalıdır.5
Türkiye’nin güzellik haritasını çıkardığımızda, İstanbul, Ankara ve İzmir’in her birinin kendine has bir ekosisteme, farklı bir tüketici profiline ve benzersiz zorluklara sahip olduğunu görüyoruz. Bu şehirler, sektörümüzün atan kalbi, beyni ve ruhu gibidir.
İstanbul, sadece Türkiye’nin değil, dünyanın en önemli estetik ve sağlık turizmi merkezlerinden biri haline gelmiştir. Şehrin enerjisi, kaosu ve fırsatları, güzellik sektörünü de şekillendiriyor.
Ticaret Bakanlığı verilerine göre, 2024 yılında ülkemizi tedavi ve estetik amaçlı ziyaret eden sağlık turisti sayısı 1,5 milyona ulaşmıştır. Bu trafikten elde edilen gelir ise tam 3 milyar dolar seviyesindedir.6 İstanbul, JCI (Joint Commission International) akreditasyonuna sahip 42 sağlık kuruluşuyla bu alanda dünyada 6. sırada yer alarak güvenilirliğini kanıtlamıştır.6
İstanbul'da güzellik salonları ile hastaneler arasındaki çizgi giderek bulanıklaşıyor. Özellikle Nişantaşı, Levent ve Bağdat Caddesi hattında, saç ekiminden medikal estetiğe kadar geniş bir yelpazede hizmet veren merkezler, şehri devasa bir "Güzellik Fabrikası"na dönüştürmüş durumda.
Ancak bu büyüme, ciddi bir denetim sorununu da beraberinde getiriyor. İstanbul Güzellik Uzmanları Odası (İGDESO) Başkanı Sayın Ayşe Aydın ile yaptığımız değerlendirmelerde, sektörün en büyük kanayan yarasının "Mesul Müdür" sorunu olduğunu görüyoruz. Ayşe Hanım'ın da haklı isyanıyla belirttiği üzere, ustalık belgesi olan bir güzellik uzmanının kendi salonunda müdürlük yapabilmesi gerekirken, mevzuat karmaşası yüzünden esnaf mağdur edilmektedir.7
Ayşe Aydın’ın şu sözleri İstanbul'daki durumu özetliyor: "Biz denetimleri seven bir meslek koluyuz; ancak denetimsiz denetimleri kabul etmiyoruz. Bir güzellik uzmanının ustalık belgesi varsa, kendi iş yerinde ayrıca bir mesul müdür atamasına gerek yoktur. Çünkü ustasıdır".7 İstanbul'daki meslektaşlarımız, fahiş kiralar ve personel maliyetleriyle boğuşurken, bir de bu tür bürokratik engellerle mücadele etmek zorunda kalıyor.
Başkent Ankara, sektörün daha "ciddi" ve "akademik" yüzünü temsil ediyor. Benim de merkezimin bulunduğu Ankara, bürokrasinin ve diplomatik misyonların şehri olması nedeniyle, hizmet standartlarında hataya yer olmayan bir yapıya sahip.
Ankara’da güzellik sektörü, özellikle Çankaya, Tunalı Hilmi ve Gaziosmanpaşa üçgeninde yoğunlaşmıştır. Buradaki tüketici profili, İstanbul’un "hızlı tüketim" alışkanlığından ziyade, "sürdürülebilir güzellik" ve "güven" odaklıdır. Cansu Durkun Beauty Academy olarak bizim de savunduğumuz "Kişiye Özel Tasarım" ve "Hijyen Protokollerine Bağlılık" ilkeleri, Ankara’daki danışanlar tarafından bir lüks değil, bir zorunluluk olarak görülmektedir.1
Ankara, aynı zamanda sektörün eğitim üssüdür. "Talep var, usta yok" krizine en net çözüm üretilen yer burasıdır. Sektöre nitelikli uzman yetiştirmek, sadece teknik öğretmek değil, etik değerleri ve bilimsel temelleri aşılamak demektir. Ankara’daki eğitim kurumları, bu misyonu yüklenerek Türkiye geneline kalifiye personel sağlamaya çalışmaktadır.
Ege’nin incisi İzmir, güzelliğin günlük yaşamın ayrılmaz bir parçası olduğu, bakım ritüellerinin bir "yaşam tarzı" olarak benimsendiği şehrimiz.
İzmir pazarını incelediğimizde, özellikle lazer epilasyon gibi demirbaş hizmetlerde inanılmaz bir fiyat rekabeti görüyoruz. 2025 yılı verilerine göre, Alsancak bölgesinde bir poliklinikte Yarım Bacak Lazer Epilasyon seansı 2.000 TL, Komple Bacak ise 2.250 TL - 2.600 TL bandında seyretmektedir.9 Bu fiyatlandırma stratejisi, İzmirli tüketicinin "paket hizmet" alımına yönlendirildiğini ve işletmelerin kârlılığı "sürümden kazanma" (volume-based) modeliyle sağlamaya çalıştığını gösteriyor.
İzmir’de tüketiciler, İstanbul’daki gibi medikal prosedürlere olan aşırı talepten ziyade, vücut bakımı, epilasyon ve cilt gençleştirme gibi düzenli bakım işlemlerine odaklanıyor. Bu da İzmir pazarını daha dinamik ama kâr marjlarının daha baskılandığı bir arena haline getiriyor.
Bir eğitmen ve sektör profesyoneli olarak, bu röportajın belki de en hayati bölümüne geliyoruz. Güzellik uğruna neleri feda ediyoruz? Vitrindeki parlaklık, biyolojik geleceğimizi nasıl karartıyor?
Son yıllarda patlama yapan kalıcı oje ve protez tırnak uygulamaları, masum birer kozmetik işlem gibi görünse de, bilimsel gerçekler aksini söylüyor. Mavi ışık yayan o küçük UV kurutma cihazları, aslında cildimize yoğunlaştırılmış UVA ışınları gönderiyor. Yüzümüze güneş kremi sürmeden sokağa çıkmadığımız bir çağda, ellerimizi bu cihazlara teslim ederek DNA hasarına ve erken yaşlanmaya (lekelenme, kırışıklık) davetiye çıkarıyoruz.10
Daha da korkutucu olan, kalıcı ojelerin içinde bulunan HEMA ve benzeri akrilat bileşenleridir. Bu maddeler, vücutta ciddi bir hassasiyet ve alerji yaratma potansiyeline sahiptir. Bunu basit bir "tırnak alerjisi" olarak görmek, yapabileceğiniz en büyük hata olur. Neden mi?
Çünkü bugün tırnaklarınızda kullanılan bu kimyasallar, yarın yaşlandığınızda ihtiyaç duyacağınız hayati tıbbi malzemelerin yapı taşıdır:
Diş dolguları ve implantları,
Ortopedik eklem protezleri (diz, kalça),
Diyabet sensörleri ve tıbbi yapıştırıcılar.10
Vücudunuzu bugün kozmetik ürünlerle bu maddelere karşı duyarlı hale getirirseniz, yarın bu hayati tedavileri reddeden bir bağışıklık sistemiyle karşı karşıya kalabilirsiniz. Bir estetik uzmanı olarak soruyorum: Parlak tırnaklar, gelecekteki sağlığınızdan daha mı değerli?
Güzellik Uzmanları Federasyonu ve çeşitli sağlık otoritelerinin de dikkat çektiği gibi, "merdiven altı" işletmelerde yapılan botoks, dolgu ve invaziv işlemler, halk sağlığını tehdit eden bir biyolojik saatli bombadır. Yeterli sterilizasyonun sağlanmadığı, ehliyetsiz kişilerce yapılan işlemler enfeksiyon, doku nekrozu (çürümesi) ve kalıcı hasarlara yol açmaktadır.11
Sektörün ekonomik olarak büyümesi, nitelikli iş gücü açığını daha da derinleştirmiştir. Akademimde her gün karşılaştığım tablo şudur: İşverenler kalifiye personel bulamıyor, gençler ise doğru eğitimi alamadan sektöre atılıyor.
2024-2025 verilerine göre, donanımlı bir güzellik salonu açmanın maliyeti 900.000 TL ile 1.8 milyon TL arasında değişmektedir.12 Bu yatırımın geri dönüşü ise ancak nitelikli personel ile mümkündür.
Bugün iyi yetişmiş bir Cilt Bakım Uzmanının maaşı 52.500 TL ile 105.000 TL arasında değişmektedir.12 Karşılama personeli (resepsiyonist) için bile rakamlar 36.000 TL - 60.000 TL bandındadır. Bu yüksek iş gücü maliyetleri, işletmeleri zorlarken, bir yandan da eğitimin önemini artırıyor. Çünkü bu maaşları hak edecek "gerçek uzman" sayısı ne yazık ki çok az.
Bizim vizyonumuz, sadece el becerisi kazandırmak değil, teorik bilgiyle donanmış uzmanlar yetiştirmektir. Kalıcı makyaj (PMU) artık küresel bir endüstriye dönüştü ve 2024'te 152,4 milyon dolarlık bir pazara ulaştı.13 Türk uzmanların bu pazarda söz sahibi olabilmesi için, hijyen, anatomi ve renk bilgisini (koloristik) "sanat" seviyesinde icra etmesi gerekiyor. "Eğitimin yetmediğini hissediyorsan, gelişmek için ne yapmalı?" sorusunu her gün kendimize sormalıyız.1
Önümüzdeki dönemde (2025 ve sonrası), Türkiye güzellik sektörü üç ana eksende şekillenecektir:
Regülasyon ve Denetim: Ayşe Aydın ve sektör temsilcilerinin mücadelesiyle, yetki karmaşasının çözülmesi ve denetimlerin adil bir zemine oturtulması beklenmektedir. Merdiven altı işletmelerle mücadele sertleşecektir.
Sürdürülebilir ve Bilimsel Güzellik: Tüketicilerin bilinçlenmesiyle, içeriği temiz, sağlığa zarar vermeyen (clean beauty) ürünler ve işlemler öne çıkacaktır. UV lambaları ve akrilat riskleri gibi konular daha yüksek sesle tartışılacaktır.
Küresel Entegrasyon: İhracat hedeflerine ulaşılması ve sağlık turizmindeki ivmenin korunmasıyla, Türkiye sadece bölgesel değil, küresel bir güzellik üssü olma konumunu perçinleyecektir.
Son Söz:
Güzellik, sadece dış görünüşü iyileştirmek değil, yaşam kalitesini artırmaktır. Bir uzman olarak görevim, trendleri takip etmek kadar, bu trendlerin arkasındaki gerçekleri de sizlerle paylaşmaktır. İstanbul'un temposunda, Ankara'nın ciddiyetinde veya İzmir'in keyfinde olsun; önceliğimiz her zaman "Önce Sağlık, Sonra Güzellik" olmalıdır.
Sektörümüzün yolu açık, potansiyeli sınırsızdır. Ancak bu yolu bilimle, etikle ve eğitimle yürümek zorundayız.