FRENCİ ÖMER


İYİLİĞİN KARŞILIĞI KÖTÜLÜK MÜDÜR?

Yazarımız Ömer Emiroğlu'ndan çok anlamlı bir hikaye


*Köylü İle Yılan Hikayesi*

Bir köylü şehirden köyüne dönüyordu. Yolda çalıların alev alev yandığını,  alevlerin ortasında da bir yılanın çaresizlik içinde kıvrandığını gördü. Yılan ne kadar çabalasa da ateşin ortasından kurtulmayı başaramıyordu. 

Köylü sopasının ucuna taktığı azık torbasını ateşin ortasında ki yılana uzattı. Yılan kıvrılarak torbanın içine girdi. Adam da torbayı ateşin ortasından çıkardı. Yılan alevlerin ortasında yanmaktan kurtulmuştu.

 Yılan torbanın içinden çıkar çıkmaz adama: Seni sokacağım dedi. Adam şaşırdı: Ama nasıl olur, iyiliğin karşılığı kötülük olmamalı, ben seni ateşin ortasından kurtardım. Yılan: Evet, ama yinede ben seni sokacağım.

Adam yılana yalvardı. Ne olur yılan kardeş, dur yapma, yaptığım iyiliğin karşılığı bu olmamalı. Yılanı ikna edemeyeceğini anlayan köylü: Gel dedi karşılaştığımız birkaç kişiye soralım, eğer seni haklı bulurlarsa o zaman beni sokabilirsin.

 Yılan bu köylünün bu teklifini kabul etti. Etraflarına baktılar. Bir İnek gördüler. Bu ineğe soralım dediler. İneğin yanına gittiler. Köylü, başlarından geçenleri bir bir anlattı ineğe. Yolda yürüdüğünü, çalıların alev alev yandığını, yılanın alevlerin ortasındaki çaresizliğini, ve yılanı alevlerin ortasından kurtarışını... Ve yılanın kendisini sokmak istemesini.

İnek; “Evet iyiliğin karşılığı kötülüktür” dedi ve anlatmaya başladı. “Ben güzel bir köyde yaşıyordum. Sahibimin ailesine her zaman bol süt ve güzel buzağılar veriyordum. Fakat zaman geçip de yaşlanınca beni kasaba verip kestirmek istedi. Ben de onun yanından kaçıp bu otlaklara geldim. Buralarda avare avare dolaşıyorum. Beni ya bir kurt kapar ya da kim bilir… Benim iyiliklerimin karşılığı bu olmamalıydı. Bu yüzden iyiliğin karşılığı kötülüktür.” dedi.

 Yılan adama: “Bak gördün mü? Ben haklıyım. Bu yüzden seni sokup öldüreceğim.”

Adam tekrar yalvardı yılana. “Dur! Daha bir kişiye sorduk. Başkalarına da soralım hele. Bakalım onlar ne diyecek? Eğer onlar da inek gibi konuşurlarsa, o zaman beni sokabilirsin” dedi.

 Etraflarına baktılar. Bir söğüt ağacı gördüler. “Şu söğüt ağacına soralım” dediler. Söğüt ağacının yanına gittiler. Köylü, başından geçenleri olduğu gibi söğüt ağacına da anlattı. Yolda nasıl yürüdüğünü, çalıların nasıl alev alev yandığını, yılanın alevlerin ortasındaki çaresizliğini, ve yılanı alevlerin ortasından kurtarışını... Ve yılanın kendisini sokmak istemesini ve “Söyle bakalım söğüt ağacı iyiliğin karşılığı kötülük müdür? “

Söğüt ağacı derin bir iç çekti ve “Evet iyiliğin karşılığı kötülüktür!” diye cevap verdi. Sonra anlatmaya başladı. “İnsanlar işlerinde çalışıp yorgun argın evlerine giderken yazın o kavurucu sıcağında gölgemde dinlenirler. Fakat ne zaman Sonbahar yüzünü gösterse bir balta kapıp dalımı budağımı kesiverirler. Hatta bir ara neredeyse kökümden keseceklerdi. Nasılda korkmuştum ama şansım varmış ki son anda vazgeçirdi köylünün biri. Bu yüzden iyiliğin karşılığı kötülüktür.

Yılan: “Bak gördün mü diye atıldı hemen. Hiç kurtuluşun yok. Seni sokup öldüreceğim. İyiliğin karşılığı kötülüktür.”

 Adam çaresiz son kez yalvardı. “Dur, yapma! Son olarak birisine daha soralım. Eğer o da inek ve söğüt gibi düşünüyorsa, tamam o zaman beni sokabilirsin.”

 “Tamam” dedi yılan, kendinden emin. “Fakat bu son. Bu kez seni sokacağım.”

Etraflarına baktılar. Yakınlardan geçen tilkiyi gördüler. “Şu tilkiye soralım” dediler. Tilkinin yanına gittiler. Köylü, başından geçenleri olduğu tilkiye de anlattı. Yolda nasıl yürüdüğünü, çalıların nasıl alev alev yandığını, yılanın alevlerin ortasındaki çaresizliğini, ve yılanı alevlerin ortasından kurtarışını... Şimdi de yılanın kendisini sokmak istemesini… “Söyle bakalım tilki kardeş, iyiliğin karşılığı kötülük müdür?“ Tilki hemen durumu anladı, adamın zor durumda olduğunu görünce tilki şöyle bir düşündü, çenesini kaşıdı ve şöyle dedi: “Hıı bunu bilmeyen mi var? Elbette iyiliğin karşılığı kötülüktür.” Bunu duyan yılan gururla doğruldu, köylüyü sokmak için hazırlandı. “Ama” dedi tilki köylüye “şu başınızdan geçenleri  bir kez daha anlatır mısın?“

 Adam üzgün zügün anlatmaya başladı: “Bu yılan çalıların arasında bir ateşin ortasında idi. Ben sopamın ucuna bağladığım azık torbamla, onu ateşin ortasına uzattım. Yılan da torbanın içine girdi ve ben onu ateşin ortasından çıkardım.”

 Tilki sinsice gülerek konuşmaya başladı. Ey aptal insan, hiç bu kadar büyük bir yılan bu küçük torbaya sığar mı, böyle bir şey olur mu?” “Evet” dedi yılan atılarak “ben o torbaya sığarım.” “Ben” dedi tilki yeniden yılana “senin şu küçücük torbaya sığdığına gözümle görmeden hayatta inanmam.”

Yılan tilkinin sözleri karşısında göğsünü gerdi, iyice havaya girdi.

Tilki devam etti: “Tekrar torbaya gir de ben de bir göreyim. Bakalım bu kadar büyük bir yılan bu küçük torbaya nasıl girmiş.“

Köylü torbanın ağzını açtı. Yılan kıvrılarak torbanın içine girdi. Tilki hemen adama torbanın ağzını kapatmasını işaret etti. Adam hemen torbanın ağzını sıkıca bağladı. Tilki adama şöyle dedi: Ey insan; düşmanın kafese girdi. Eğer çıkarsa seni sokup öldürecek. Onu yakalamışken işini bitir! Adam hemen yılanı taşlara vura vura öldürdü.

Böylece iyiliğe elverişli olmayan düşmana iyilik yapmamayı, acımamayı öğrendi.